Recommended Post Slide Out For Blogger

22 Aralık 2014 Pazartesi

'Sosyal hareketlerin patlama dışında da anlam ifade etmesi gerekir'


'Asi Şehirler', 'Sermayenin Muamması' gibi kitapları Türkçe'ye çevrilen antropolog David Harvey, Şili'de katıldığı bir konferans sonrasında röportaj vermiş. Röportajında, 'Şili'de ya da Pekin'de yaşamanın hiçbir farkı olmadığını, kapitalist kentlerin birbirine benzemeye başladığı bir dönemde farklılıkların ortaya konulmasını önemsediğini' söyleyen Harvey, kentsel mücadele ve bu mücadele içerisinde olanlara dair önemli bir uyarıda bulunuyor; 'hoşnutsuz olmak yetmez, üretim biçimlerini de değiştirerek alternatif yaratmak gerekir.' Gezi eylemlerine de atıfta bulunan- hoşnutsuz kitlelerin eylemlerinin akabinde daha otoriter bir hükümet ortaya çıktı- Harvey'le yapılan röportajı paylaşıyorum.

Marksist düşünce çerçevesinde  kimi kez farklı konseptleri değerlendirerek, mesela semayenin işleyiş biçimine dair getirdiğiniz yeni yorumlarla tanınıyorsunuz, yine coğrafi farklılıkları da devreye sokuyorsunuz. Politik konseptinizin odağındaki kavramlarla sohbete başlayalım. 


Coğrafi farklılıklar, eşitsizliğin yeniden üretildiği bir kavrama işaret ettiği için yeniden düşünülmeli. Mesela siz burada (Şili) Avrupa konseptiyle eğitim görüyorsunuz ama bütün dünya için çözümleri araştırıyorsunuz, en azından dünyanın bir parçası olduğunuz fikrinin kabulü iyi bir şey, öte yandan dünyanın diğer yerlerindek insanlardan farklı düşünerek bir diyalog imkanını da yaratmış oluyorsunuz. Açıkçası ABD'de bir öğrencinin Afrika edebiyatı üzerine çalışmasını, Çin'de, Latin Amerika'nın herhangi bir yerinde çok kültürlülüğe kapı açılmasını çok önemsiyorum. Fakat buradan başka bir yere gelmek istiyorum; nerede olursa olsun, nereye giderse gitsin sermaye sermayedir. Birçok ülkeye yolculuk yaptım, Santiago'dayken, şimdi neredeyim Santiago'da mı, Sao Paulo'da mı diye düşündüğüm oldu, sonra Şangay'da New York için benzer soruyu sorduğum oldu. Özetle kapitalizm birçok yeri, mekanı homojenize ediyor. Mimari stillere bakın mesela birçok Çin kenti ABD'dekilerine benziyor, Santiago'da olduğu gibi hızla 'özel' mahalleler oluşuyor mesela, o zaman şu soruyu soruyorum; Santiago'nun Kaliforniya'dan ne farkı var ki? Küreselleşme kendisini dikkat çekecek şekilde kentlerde, kentlerin gelişiminde kendini gösteriyor, nereye giderseniz gidin karşılaşacağınız manzara benzer hale geliyor. Bu durum benim hoşuma gidiyor zira eğer farklı kültürlerin varlığını düşünmeye başlarsanız diyalog imkanı doğar ve en azından dinamik kapitalizmin dışına çıkarak otonom yapılar kurabilme olanağı da düşünülmeye başlanır. Bugün Katolonya'da İskoçya'da Bavyera'da 'hayatı kendi istediğimiz gibi yaşamalıyız' fikri konuşulup, farklılığımızı yaşamak istiyoruz deniliyorsa önemli bir durumla karşı karşıyayız demektir, öte yandan bütün farklılğa rağmen kapitalist sistem çerçevesinde oluşu da hesaba katalım.


Burada politik anlamda enteresan bir durum var; başlangıçta İskoçya'nın bağımsızlığını desteklememiştim sonra bana ayrılıkçıların nasyonalist olmadıkları, insanların ihtiyaç duyduğu, Londra'nın yönergelerinden bağımsız alternatif bir yapı kurmak istedikleri söylendiğinde düşündüm ve 'bunu desteklemeliyim' dedim. Öte yandan Katolonya'da durum farklı, onlar zengin ve başka yerler için vergi ödemek de istemiyorlar.

Sizin de örneklediğiniz gibi, kapitalist sistem, merkezi yapıları yok ederek, benzerlikler altında eşitisizlik, ayrımcılıkla kendini yeniden üretiyor. Burada, Santiago'da bunları düşünürken, kapitalist değerler çerçevesinde  kamusal alanları yok etme, özel kentler kurgulama eğilimi de derinleşiyor. Burada sosyal hareketlerin kentlerin problemini ele alışta problem olduğunu düşünüyorum. Sermayenin dışında alternatif bir kent düşünülebilir mi sizce? 

 Benim için sosyal hareketlerin temel başarısı kentlerdeki gündelik hayatın akışını radikal olarak değiştirebilmesiyle ilgili. Kent hakkı avramının altında mahallelerin elitleşmesine karşı çıkmak, barınma hakkının kazanılması, güvenlik güçlerinin ve paranın kontrolünden çıkarılmış kentlerin yaratılması gibi alternatif bir bakış geliştirilmesinden bahsediyorum. Bugün bunlar önemli zira kentlerin militarize edildiğini görüyoruz; halkı kontrol etmek için daha fazla polis gücüne ihtiyaç duyulduğu aşikar. Burada kentteki polis gücünün silahsızlandırılması da önemli bir çalışma alanı gibi görünüyor.


Marx'dan beri devletin her defasında burjuva sınıfının hizmetinde bir komite gibi çalıştığını biliyoruz. Gerçekte tarihte belki de daha önce olmadığı kadar önemli bir kavram bu. Kapitalistlerin komitesi olarak devlet aygıtı... Seçimler, paranın kontrolü noktasında geçişler yapmaktan başka brşey değildir ve oy veren halk figüratif oarak kaptalist sınıfın, partilerinin gerçekleştirmek istediklerine destek vermekten başka bir işlevi de olmuyor... Marx Twain'in sarkastik bir sözünü hatırlatırım; ABD kongresi, paranın satın alabileceği bir kongreden daha iyidir, yalnızca bu da değil ABD kongresi ve hükümeti yalnızca parayı değil,medya araçlarını, toplumsal yaşam içerisinde etkin diğer aygıtları da kontrol ediyor. Tam da bu noktadaşunu söylemek gerekir;  sosyal hareketlerin yalnızca güçlü olması yetmeyecektir mesea üretim biçimine de müdahale etmesi gerekir. Hoşnutsuzluk her yerde Brezilya'ya bakın yüzlerce kentte insanlar sokağa çıktı, İstanbul'a bakın sokak hareketlerinin ardından çok daha otoriter bir hükümet çıktı, sonuçta son onbeş yıldır kentlerde hoşnutsuzluk temelli hareketler gelişti. Gerçek şu ki, bu sokak hareketleri şimdiye kadar patlamadan fazla bir anlam taşımadı, sürekliliğin olmamasının nedeni de burada. Acilen alternatif politikalar geliştirilmeli ve sosyal hareketler farklılığını ortaya koymalı. Her halükarda yalnızca hoşnutsuzluk hareketi güçlendirmeye yetmeyecektir zira bu hoşnutsuzluk Avrupa'da mesela Fransa, Macaristan, Yunanistan gibi ülkelerde aşırı sağcı hareketlerin varlık zeminine de işaret ediyor. Solun onlara da 'hey gelin bize katılın'  demesi gerekir.








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder