Sosyolog, Immanuel Wallerstein, 'dünya sistemi'nde aslında bizden saklanan ya da en azından açıklanması gerekenleri saklayarak iletilen kriz üzerine bir makale kaleme almış. Yazara göre; büyüme hızının borsa işlem hacmiyle açıklandığı ortamda, gerçeği istihdam oranlarına bakarak anlayabiliriz ve kaosun ölçüsü de tek başına istihdam meselesi de değildir. Kurdaki dalgalanma, petrol fiyatlarının düşmesi, çok kutuplu dünyanın çökmesiyle en azından piyasalar kadar değişken politik ittifaklar bu kaosun göstergeleri. Wallerstein'in 'dünya sistemi'ndeki değişimi aktaran makalesini sendika.org'dan Ali Tuncer çevirmiş, paylaşıyorum.
Dünya-sistemi, nüfusunun büyük bir çoğunluğuna rahatsızlık veren, ciddi sorunlar içinde bulunmaktadır. Uzmanlar ve politikacılar, yılana sarılacak durumdalar. Alışageldiğimiz ölçülerdeki, genellikle geçici olan anlık her küçük iyileşmeyi, bire bin katarak gösteriyorlar.
Dünya-sistemi, nüfusunun büyük bir çoğunluğuna rahatsızlık veren, ciddi sorunlar içinde bulunmaktadır. Uzmanlar ve politikacılar, yılana sarılacak durumdalar. Alışageldiğimiz ölçülerdeki, genellikle geçici olan anlık her küçük iyileşmeyi, bire bin katarak gösteriyorlar.
Yaklaşık bir ay öncesinde, takvim yılının kapanmasıyla, bizlere aniden piyasaların Avrupa, Rusya, Çin, Brezilya ve birçok yerde olumsuz bir seviyede olmasına rağmen, ABD’de olumlu bir gelişme gösterdiği söylenildi. Fakat yeni yılın başlamasıyla beraber, ABD’de hisse senetleri ve tahvil fiyatlarında ciddi bir düşüş oldu. Çok ani ve hızlı bir dönüşüm yaşandı. Tabii ki uzmanların açıklamaları hazırdı ama oldukça geniş açıklama silsilesi sundular.
Asıl mesele, herhangi bir ülkedeki hisse senetleri ve tahvil fiyatları değildir. Önemli olan, bir bütün olarak, dünya sisteminin bize gösterdiği ve bana hiç de iç açıcı gelmeyen resimdir. “Mevcut düzen” düşünürlerinin ilk başvurdukları veri olan büyüme oranından başlayalım.
Büyüme hızıyla, borsadaki değerleri kastetme eğilimimiz var. Borsadaki değerlerin yükselmesine, sadece ekonomik gelişmeler değil aynı zamanda başta spekülasyon olmak üzere diğer faktörlerin de sebep olduğu aşikardır ve elbette hepimiz bu durumun farkındayız. Spekülasyon, dünya piyasasındaki büyük şirketlerin günlük yaptıkları basit bir işlem haline geldiğinden artık bizler de spekülasyonun sadece normal değil aynı zamanda arzu edilen bir durum olduğuna kanaat getirmeye başladık. Her halükarda, istesek bile, bu duruma engel olmak için hiç kimsenin yapacak bir şeyi olmadığını iddia ederiz. Bu, muhtemelen doğru bir varsayım olmakla birlikte bizzat sorunun kaynağıdır.
Benim görüşüme göre, dünya ekonomisinin ve nüfusunun büyük bir çoğunluğunun refah seviyesini ölçmedeki tek kriter istihdam oranlarıdır. Görebildiğim kadarıyla, dünya bütününe bakıldığında işsizlik oldukça uzun bir süre, anormal derecede yüksek oranlarda seyretmiştir. Ayrıca son 30-40 senelik zamanda işsizlik oranı sürekli bir artış (tersi olmadan) halindedir. Öngörebileceğimiz en iyimser tablo, işsizlik oranının bulunduğu seviyede kalması olacaktır. Trendin tersine dönmesi pek öngörülmüyor. Kuşkusuz işsizlik oranını ülkelere göre incelersek, oranların farklılık gösterdiği ve oynamalar olduğunu gözlemleyebiliriz. Fakat dünya çapında baktığımızda işsizlik oranının devamlı arttığına şahit oluyoruz.
Gerçek olan, sert dalgalanmalar geçiren bir dünya düzenini altında yaşıyor olmamız ve bunun çok acı verici olduğudur. Yaşanan çalkantıların tek ölçüsü istihdam oranları değildir. Vahim tablonun sadece en çabuk öne çıkan kaynağını değerlendirmeye alıyorlar. Belli başlı para birimlerindeki kur farkları da her gelirden insanı olumsuz etkileyen tablonun açık bir göstergesidir. Şu anda, dolar diğer birçok para biriminin karşısında hızlıca değer kazanmaktadır. Değeri artan para birimi, ithalatı ucuz, enflasyonu düşük hale getirir. Ama bildiğimiz gibi, ihracatçılar üzerinde olumsuz etki yapar ve uzun dönemli deflasyon riskini de beraberinde getirir.