Recommended Post Slide Out For Blogger

30 Ocak 2015 Cuma

'Mevcut dünya sistemi sürdürülemez noktaya geldi'



Sosyolog, Immanuel Wallerstein, 'dünya sistemi'nde aslında bizden saklanan ya da en azından  açıklanması gerekenleri saklayarak iletilen kriz üzerine bir makale kaleme almış.  Yazara göre; büyüme hızının borsa işlem hacmiyle açıklandığı ortamda, gerçeği istihdam oranlarına bakarak anlayabiliriz ve kaosun ölçüsü de tek başına istihdam meselesi de değildir. Kurdaki dalgalanma, petrol fiyatlarının düşmesi, çok kutuplu dünyanın çökmesiyle en azından piyasalar kadar değişken politik ittifaklar  bu kaosun göstergeleri. Wallerstein'in 'dünya sistemi'ndeki değişimi aktaran makalesini sendika.org'dan Ali Tuncer çevirmiş, paylaşıyorum. 


Dünya-sistemi, nüfusunun büyük bir çoğunluğuna rahatsızlık veren, ciddi sorunlar içinde bulunmaktadır. Uzmanlar ve politikacılar, yılana sarılacak durumdalar. Alışageldiğimiz ölçülerdeki, genellikle geçici olan anlık her küçük iyileşmeyi, bire bin katarak gösteriyorlar.
Yaklaşık bir ay öncesinde, takvim yılının kapanmasıyla, bizlere aniden piyasaların Avrupa, Rusya, Çin, Brezilya ve birçok yerde olumsuz bir seviyede olmasına rağmen, ABD’de olumlu bir gelişme gösterdiği söylenildi. Fakat yeni yılın başlamasıyla beraber, ABD’de hisse senetleri ve tahvil fiyatlarında ciddi bir düşüş oldu. Çok ani ve hızlı bir dönüşüm yaşandı. Tabii ki uzmanların açıklamaları hazırdı ama oldukça geniş açıklama silsilesi sundular.
Asıl mesele, herhangi bir ülkedeki hisse senetleri ve tahvil fiyatları değildir. Önemli olan, bir bütün olarak, dünya sisteminin bize gösterdiği ve bana hiç de iç açıcı gelmeyen resimdir. “Mevcut düzen” düşünürlerinin ilk başvurdukları veri olan büyüme oranından başlayalım.

Büyüme hızıyla, borsadaki değerleri kastetme eğilimimiz var. Borsadaki değerlerin yükselmesine, sadece ekonomik gelişmeler değil aynı zamanda başta spekülasyon olmak üzere diğer faktörlerin de sebep olduğu aşikardır ve elbette hepimiz bu durumun farkındayız. Spekülasyon, dünya piyasasındaki büyük şirketlerin günlük yaptıkları basit bir işlem haline geldiğinden artık bizler de spekülasyonun sadece normal değil aynı zamanda arzu edilen bir durum olduğuna kanaat getirmeye başladık. Her halükarda, istesek bile, bu duruma engel olmak için hiç kimsenin yapacak bir şeyi olmadığını iddia ederiz. Bu, muhtemelen doğru bir varsayım olmakla birlikte bizzat sorunun kaynağıdır.
Benim görüşüme göre, dünya ekonomisinin ve nüfusunun büyük bir çoğunluğunun refah seviyesini ölçmedeki tek kriter istihdam oranlarıdır. Görebildiğim kadarıyla, dünya bütününe bakıldığında işsizlik oldukça uzun bir süre, anormal derecede yüksek oranlarda seyretmiştir. Ayrıca son 30-40 senelik zamanda işsizlik oranı sürekli bir artış (tersi olmadan) halindedir. Öngörebileceğimiz en iyimser tablo, işsizlik oranının bulunduğu seviyede kalması olacaktır. Trendin tersine dönmesi pek öngörülmüyor. Kuşkusuz işsizlik oranını ülkelere göre incelersek, oranların farklılık gösterdiği ve oynamalar olduğunu gözlemleyebiliriz. Fakat dünya çapında baktığımızda işsizlik oranının devamlı arttığına şahit oluyoruz.

Gerçek olan, sert dalgalanmalar geçiren bir dünya düzenini altında yaşıyor olmamız ve bunun çok acı verici olduğudur. Yaşanan çalkantıların tek ölçüsü istihdam oranları değildir. Vahim tablonun sadece en çabuk öne çıkan kaynağını değerlendirmeye alıyorlar. Belli başlı para birimlerindeki kur farkları da her gelirden insanı olumsuz etkileyen tablonun açık bir göstergesidir. Şu anda, dolar diğer birçok para biriminin karşısında hızlıca değer kazanmaktadır. Değeri artan para birimi, ithalatı ucuz, enflasyonu düşük hale getirir. Ama bildiğimiz gibi, ihracatçılar üzerinde olumsuz etki yapar ve uzun dönemli deflasyon riskini de beraberinde getirir.

Enerji maliyetleri de çılgınca değişim göstermektedir. En bariz örnek petroldür. Fiyatı önce, 2014’ün büyük bir bölümünde olduğu gibi dünya çapında önemli bir oranda yükselişteydi ve petrol üreticisi ülkelere önemli girdiler sağlıyordu. (Kuzey Amerika’daki üretici konumundaki eyaletler de dâhil.) Daha sonra bir anda piyasada fazlalık olduğu söylenerek, enerji maliyetleri tekrardan çok düşük bir seviyeye iniverdi. Daha önceki fiyat yükselişinden kâr edenler, şimdi de yükselen devlet borçları ve mutsuz vatandaşlarla yüzleşmek zorunda kaldılar.
Kuşkusuz bu ani iniş-çıkışlarda politik faktörler var. Ama Teksas veya Suudi Arabistan gibi büyük petrol üreticilerinin fiyatlardaki değişkenliği tetikleme kapasiteleri fazlaca abartıldı. Fiyatlardaki bu oynamalar, önüne çıkan tüm evleri yerle bir eden hortumlar gibidir. Artık kollayıcı hükümetlerin desteğinden mahrum finans kurumlarının petrol fiyatlarının seyrindeki varsayımları (her iki yönde), kendilerini zorlu bir süreçte bulmalarına neden olmuştur.

Jeopolitik ittifaklar, piyasalar kadar değişken hale gelmiştir. ABD dünya-sistemindeki tartışılmaz hegemonyasını kaybetmesiyle çok kutuplu bir dünyaya dönuşmuş olduk. ABD’nin çöküşü yeni başlamadı, aksine 1968 yılında başladı. ABD’nin gerilemesi uzun süre yavaş bir seviyede seyretmesine rağmen, gerilemeyi durdurmak amaçlı 2003 yılında yaptığı korkunç Irak işgalinden sonra çöküş süreci daha da hızlandı. Çok kutuplu dünyamızda kendi bağımsız politikalarını uygulayabilen yaklaşık 10-12 egemen güç vardır. Bu sayı, içlerinden birisinin politikalarını diğerlerine kabul ettirebilmesi için oldukça fazladır. Sonuç olarak, bu güçler diğerlerinin manevralarıyla tuş olmamak için sürekli farklı ittifaklar kurmaktadırlar.
Birçok jeopolitik kararın, daha iyi seçenekleri mevcut olmadığından, dünyanın en güçlü devletleri tarafından bile, denetlenmesi imkânsızdır. 

Avrupa Birliği’nde neler yaşandığına bakınız. Yunanistan’da seçimler olmak üzere (yazı seçimlerden 10 gün önce kaleme alınmıştı) ve kemer sıkma politikaları karşıtı Syriza partisinin kazanabileceği tahmin ediliyor. Syriza; Almanya, Fransa, IMF ve dolaylı da olsa ABD hazine bakanlığından oluşan koalisyonun, Yunanistan üzerinde uyguladıkları kemer sıkma politikalarını gözden geçirmelerini talep edecekleri bir politika güdecekler. Syriza Avrodan çıkmak arzusunda olmadıklarını ve bunu yapmayacaklarını söylüyor.
Almanya, politikalarını değiştirme amaçlı Yunanistan şantajını kabul etmeyeceklerini söylüyor. Şantaj mı? Küçük Yunanistan Almanya’ya şantaj yapabilir mi? Bir bakıma Almanlar haklı. Syriza iktidarındaki Yunanistan agresif oynayacak. Avro bölgesinin çekilme ya da atılma gibi anlaşma hükümleri bulunmamaktadır. Eğer büyük güçler Yunanistan’ı Avro bölgesinden ihraç etmek etmeye kalkışırlarsa, akabinde sayısı oldukça fazla olan ülkeler iyi veya kötü nedenlerden dolayı Avro bölgesinden çıkmakta aceleci davranacaklardır.
Sonrasında Avro bölgesi son bulabilir ve Almanya tek başına en büyük kaybeden olur. Almanya’nın (ve Fransa’nın) görüşüne göre, Yunan talepleri herkesin kaybetmesine neden olacak tekliflerdir.
Su zamana kadar Almanya, tutumlarında önemli bir değişiklik olmamasına rağmen, ihraç tehditlerinin tonunu yumuşatmıştır. Fransa ise ihraca karşı olduğunu açıklamıştır. Bu durum Syriza’nın hedeflerine ulaşmasında elini güçlendirecektir. Bundan sonra hangi politik tutumda olursa olsun, kaosun politik sonuçlarından birisi olarak Almanya her koşulda kaybeden olacaktır.

Dünya-sistemi kendi kendini imha edicidir. Bu dünya sistemi karmaşıklık bilimcilerinin bifurkasyon diye adlandırdığı şeydedir. Bunun manası mevcut sistemin varlığını sürdüremeyecek olması ve asıl meselenin, bu sistemin yerini neyin dolduracağıdır. Nasıl bir yeni sistemin ortaya çıkacağını bilmezken, mevcut seçenekler arasındaki seçimde tesirimiz olabilir. Bunu başarabilmek için mevcut sistemi reforme etme hedefli ve “idrak yollarımızı” tıkayan uğraşlar ardında siyaset yapmamalı ve kaotik durumun gerçekçi bir analizinden işe başlamalıyız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder