Recommended Post Slide Out For Blogger

6 Ocak 2015 Salı

ABD'nin 15 yıldır başarıya ulaşamayan Suriye planı

Fransız yazar Thierry Meyssan, ABD'nin 2001'de Ortadoğu ve özellikle Suriye üzerine planından bugüne gelinen noktayı analiz etmiş. Yazara göre, ABD'nin başlangıçta 'Genişletilmiş Ortadoğu' projesi, Suriye'deki rejimin direnci, IŞİD'ın kontrolden çıkan gücü yüzünden sekteye uğramış durumda. ABD'nin 'liberal şahinleri'nin yeni planlar hazırladığını ileri süren Meyssan'ın analizini Niyazi Karabacak çevirmiş, paylaşıyorum. 


Dönemin ABD Başkanı George W.Busch 2001’de,Suriye’yi yıkılacak hedefler listesine aldığı zaman, üç önemli hedef belirlemişti.

Direnç eksenini” kırmak ve İsrail’in yayılmasına olanak sağlamak

Doğalgaz büyük rezervlerini el altında tutmak

“Genişletilmiş Ortadoğu” projesini yeniden düzenlemek
Hazırlanan 2005 ve 2006’da savaş planları başarısızlıkla sonuçlanınca, 2011’deki “Arap baharı” olayları planı devreye sokuldu: Müslüman Kardeşler teşkilatını iktidara taşıyacak dördüncü kuşak yeni bir savaş planı. Hal böyle olmakla birlikte, medyatik manipülasyonun olduğu bir yılın sonunda Suriye halkı serilen ölü toprağı üstünden attı ve ordusuna destek vermeye başladı. Muhalefet güçlerinin Baba Amr kasabası kuşatmasından vazgeçmesinden sonra Fransa oyundan çıkarken, ABD ve Rusya Cenevre I Konferansı sırasında (Haziran 2012) bölgeyi aralarında paylaşma planını yaptılar. Ancak bu arada herkesi şaşırtan yeni bir gelişme yaşandı; İsrail yönetimi, Fransa’nın yeni seçilen Devlet Başkanı François Hollande, ABD Dış İşleri Bakanı Hilary Clinton ve CIA Direktörü David Petraeus’un izlediği politikalara dayanarak, bölgenin paylaşım planı yapıldığı görüşme masasını devirdi. Bu aşamadan sonra, bölgeyi yeniden kan gölüne çevirecek özellikte, Nikaragua’da yapılan savaş tarzında ikinci bir savaş projesi hazırlandı (yani, paralı askerlerin sürekli bölgeye gelmesi planı). Bu ikinci savaş planı da, kalıcı bir barış olmaksızın, başarısızlıkla sonuçlandı. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Cenevre II Konferansı'ndan iki gün önce konferans formatında değişiklik yapma yoluna giderek Suudi Arabistan yanlısı bir forum haline getirdi. Tam da bu gelişmelerin yaşandığı dönemde üçüncü bir savaş başladı; IŞİD savaşı. Yüz kadar sayıda cihatçılardan oluşan küçük bir grup, kısa sürede sayısı 200 bine  ulaşan, silah bakımında donanımlı ve etkin bir ordu haline geldi. Irak Sünni kesimine ve Suriye sahrasına saldırılara başladı.
Aylardan beridir, IŞİD projesinin aslında, 2013’te The New York Time gazetesinde Robin Wright tarafından yayınlanan, Ortadoğu’nun nasıl paylaşıldığını gösteren haritaya karşılık geldiğini açıklamaya çalışıyorum (aşağıda) ABD Genelkurmay Başkanlığı aslında, olup bitenlerin tam aksine, Sykes-Piccot anlaşmasının devamı yeni bir versiyonla, Suriye’nin daha radikal bir şekilde bölünmesini tasarlıyor. ABD’nin bölge tasarımcıları, var ettikleri IŞİD örgütü istenilen etnik temizlik görevini yerine getirdikten sonra, cihatçı güçler üzerine bomba atmaya başladılar. Bu durumda akla gelen ilk soru, IŞİD örgütü güçlerinden arındırılacak bölgelerin Bağdat ve Şam’a verilip, verilmeyeceği sorusudur.
JPEG - 26.2 kb
ABD yönetiminin, esas itibariyle, IŞİD örgütüne karşı askeri faaliyetleri koordine etmeyi istemediği ve Rusya’nın ise barış konferansı hazırlıklarını yaptığı dönemde, Washington’un “liberal şahinleri” yeni hedef belirlediler.
Suriye halkı, Suriye Cumhuriyeti'ne karşı savaşan kontralara destek vermeyi kabul etmediğinden, Katar Emirliği merkezli El-Cezire kanalı ve diğer mahfillerin sahneye koyduğu “devrim” oyununa inanmadığından dolayı, kısa vadede Suriye’de bir “rejim değişikliği” pek mümkün görünmüyor. Yeni Anayasa, kusurlu yanları olsa da, yerine göre cumhuriyetçi ve demokratik. Cumhurbaşkanı Beşar Esad seçmen kitlesinin % 63’ünün oyunu alarak yeniden seçildi (oylamaya katılan nüfusun % 83’ü). Ayrıca, ABD’nin de bu durumda söylemini var olan realiteye göre uyarlaması gerekiyor.
“Liberal şahinlerin” barış planı, Suriye’nin ikiye bölünmesini gerektiren, sürecin başında belirlenen hedeflere ulaşma yönünde bir özellik arz ediyor; Şam'ın egemen olduğu bir bölge ve “ılımlı isyancıların” hâkim olduğu diğer bir bölge. Suriye Cumhuriyetine Başkent Şam ve Akdeniz sahili bölge, Pentagon’a ise Suriye sahrası ve sahranın doğalgaz kaynaklarının bulunduğu bölge (yani, General Allen’in bombardıman uçakları marifetiyle IŞİD örgütü baskınlarından arındırılmaya çalışılan bölge).“Liberal şahinler”, hazırladıkları dokümanlara göre, Suriye halkına ait toprakların ancak % 30’unu Suriye halkına bırakıyorlar.

Burada görülen temel ilke gayet basit; Suriye yönetimi şimdilerde, Rakka ve Halep’in küçük bir kısmı hariç, bütün büyük şehirleri kontrol edebiliyor. Buna karşılık, ne Suriye yönetiminin, ne de cihatçı güçlerin Suriye sahrasını kontrol ettiğini hiç kimse iddia edemez. Durum böyle olunca, Pentagon da, Suriye yönetimi kontrolünde olmayan bölgenin kendi paralı askerlerine düştüğünü ileri sürüyor.
Her şey burada bitmekle kalmıyor. Mademki halk Beşar Esad’ı yeniden Cumhurbaşkanı olarak seçti, o halde, özel danışmanlarından oluşan ekip değil de, Esad iktidarda kalabilir politikası izleniyor. Dünya âlemin açıkça bildiği bir şey var: O da; Suriye devleti, tanımlanması ve elimine etmesi pek mümkün olmayan, gizli bir yapılanmadan meydana geldiği için bu kadar yabancı saldırılara direnebilmiştir. Suriye modern devletinin sır olarak kalan bu direnç gösterme kapasitesi, devletin kurucu babası Cumhurbaşkanı Hafız El-Esad’ın İsrail saldırılarına karşı ayakta durabilmek üzere tesis edilmiştir. Suriye’de 2012’te yapılan anayasal reformla, devletin bu özelliğine halel getirilmemiş, seçilmiş bir Cumhurbaşkanı sıfatını Suriye ulusunun huzuruna getirmiştir. Bazı kişilerin geçmişte, görünmez halde olan bu devlet sistemini ihlal etmek marifetiyle, kendilerine çıkar sağladıkları hususundan dolayı üzüntü duyulsa da, gelinen bu aşamada, artık geçmişte kalan bu konuları gündeme getirmek ülkenin bağımsızlığından vazgeçmek anlamına gelir.
ABD “Liberal şahinlerinin” düzenledikleri planı bir bütün olarak gerçekleştiremeyecekleri söylenebilir. Ancak yüzüncü bir planı hazırlıyor olsalar da, kaçınılmaz olarak, yeni bir savaşa yol açacakları aşikar.
Suriye yönetimi, bundan dolayı, barış konferansı yönünde düzenlenecek bütün konferanslarda, ülke toprakları bütünlüğünün tartışmaya açılmayacağı ilkesini bir ön koşul olarak savunmalıdır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder