Recommended Post Slide Out For Blogger

13 Ocak 2015 Salı

'Arap baharı kışın bitti ama yaz mevsimi henüz gelmedi'

Türkçe'de Halk İstiyor ( The People Want: A radical Exploration of The Arap Uprising ) adıyla bir kitabı da çevrilen Lübnan asıllı akademisyen Gilbert Achcar, The Hindu gazetesine bir röportaj vermiş. 'Arap coğrafyasında temel sorunların hala çözülememesi nedeniyle alt-üst oluşun devam edeceğini' belirten Achcar'a göre '2011'deki sokak hareketleri radikal islamın şiddetiyle, eski rejimlerin kalıntıları arasına sıkıştı.'  


2011'deki alt-üst oluştan, Tunus'ta liberal demokrasiye geçişle sonuçlanan seçimlere kadar Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce seçimler bölge için umut olabilir mi, mesela bu durum Suriye'deki seçimleri etkiler mi? 

Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da şu anda yaşandığı gibi demokrasi meselesi liberal demokrasinin çerçevesinde anlaşılamaz, üstelik demokrasi deneyiminden uzak Arap ülkeleri ve bununla birlikte formel bir demokrasi deneyimi yaşayan Tunus'a baktığımızda politikanın özel oluş hallerini anlamak gerekir. Bölgede ekonomik ve sosyal kriz derinleşmesine rağmen liberal çözümler üretilmesinde sorunlar yaşanıyor. 'Devlet merkezli' sistemin yoğun baskısı, yandaş kapitalizmin yolsuzluklarıyla çevrili bir tür sistemden bahsediyoruz. Bu tip kapitalist gelişme modeli Tunus'da olduğu gibi hiçbir bölge ülkesinde de başarılı olamaz. Suriye'de yarım yüzyıldır Baasçı rejimle güçlendirilmiş diktatörlük bütün demokratik yapılara şekil veriyorken, gerçek bir demokrasiyi elde etmek için merkezine devleti alan yapıların zayıflatılması gerekir. 


Başlangıçta umut vardı ve baskıcı rejimin liderleri neredeyse ortadan kaybolmuştu. 2010'da hareketler başlayınca yükselen umudun yerini ne aldı sizce? 

'Mutluluktan uçma' kavramını kullanıyorsunuz ama hareket başlayınca yanıltıcı ilüzyon ancak bu kelimeyle anlatılabilir ama öte yandan halk adaleti sağlamak için sokaklara gönüllü olarak çıktığını da görmek gerekir. Şüphesiz sokağa çıkmak niyetleri gerçekleştirebilmek için tek başına yeterli değil, muazzam bir halk hareketi oluştu ama eşitsizliği gidermek ya da gelişim için yeterli bir güç olamadı. Özellikle Tunus'ta sol sendikaların domine ettiği hareketin son kertedeki durumu ilginç; eski rejimin güçleriyle, radikal islamcı güçler arasına sıkışmış hareket kendine yol açamadı. 

Gelişim yanlısı hareketler rejim ve radikal islamcı hareketleri karşı devrimci potansiyel altında birleştirdi ve bu yalnızca Tunus'ta değil, Libya, Suriye , Yemen bir nebze de olsa Mısır'da aynı biçimde şekillendi. Bence başlangıçtaki potansiyelin gücünü yitirmesinin altındaki ilk sebep bu konumunu yitirmiş olma hali. Radikal islamcı hareket bölgede güç kazandı, bilhassa İslam Devleti ve halifelik rejiminin kendini göstermesiyle birlikte. Bu durumda eski rejimin uygulayacağı aşırı şiddetin bir çıkış yolu olduğuna dair görüş de öne çıktı ki bu bakışın siyasal anlamda miyopluk olduğu aşikar. 


Bölgedeki ülkelerdeki işsizlik temel mesele olmaya devam ediyor ve sorun çözülmezse de alt-üst oluşlar göreceğimiz de muhakkak.  2011'de bu yana yaşananları 'bahar' olarak addetmek, mevsimleştirmek yeterli değil zira devrimci dönüşüm uzun süreli bir geçiş sürecini öngörür ve bölge uzun yıllar daha bu süreci yaşayacak. 



Kitaplarınızda Arap ülkelerinin ve devletlerin petrol fiyatlarından doğrudan etkilendiğine vurgu yapıyorsunuz. Şu sıralar petrol fiyatlarında düşüş varken, bu durum sosyo-ekonomik yapıyı nasıl değiştirir, bölgedeki krizin çözümü için ne gerekiyor sizce? 

Gerçekten de durum özetlediğiniz gibi ve petrol fiyatları uçuşta ve bölge ülkeleri ekonomide alt-üst oluş riskiyle karşı karşıya. Şüphesiz bölgedeki her ülke bu ekonomik durumdan aynı ölçüde etkilenmeyecek ama büyük üreticilerin sorunla karşılaşma olasılığı daha yüksek. Her halükarda bölgedeki ülkelerin bu riskle karşılaşmamaları için öncelikle reel ekonomi temelinde bir gelişimi ve petrol satışına bağlı bir sanayiyi öngörmeleri gerekiyor. Burada bir nokta daha var; petrol fiyatlarındaki düşüşünün gerçek sorumlusu Suudi krallığı, onların ekonomik stratejileri, ABD hazinesindeki devlet bonolarını yabancı yatırımcılarla değiştirmek için paralarının değerini korumaya dayalı, bu stratejiden bütün bölge ülkeleri zarara uğrar zira Batı emperyalizmi Körfez ülkelerini sistem içinde tutarak petrolün son damlasına kadar sömürmek ister. 


Suriye'de olduğu gibi Arap ülkelerinde Batı'nın işgali de savunuluyor...

Batı emperyalizmi bölgedeki sorunun önemli parçası ama çözüm için savunulamaz, bununla birlikte herhangi bir müdahalenin mekanik biçimde uygulanabileceğini de düşünmüyorum. Batı müdahalelerinin kötü sonuçlarını Libya'da Bingazi'de şu sıralarda Kobane'de gördük Ben kimi zamanlar, 2011'de Libya'da olduğu gibi bir parça askeri müdaheliyi desteklemiş olsam da ABD'nin sürekli bölgeyi askeri müdhalelerle yönlendirmesinin yanlışlığı da açık. 

Arap baharı eylemleri sırasında iletişm ağları özelikle sosyal medya önemli rol aldı. Dört yıl sonrasında baktığınızda, hareketlerden ne gibi dersler çıkarılabilir? 


Şüphesiz sosyal ağlar tek başına dönüşümü sağlamaz, zira dünyanın herhangi bir yerinde kullandı, son olaylara bakarsak uydudan yayınlar etkindi. Ben sürekli güncel olayları takip ediyorum, sosyal ağlar güçlenmeye devam ediyor. 2011'i bir Facebook devrimi olarak tanımlamak abartı olur ama bu t

ip iletişim ağlarının gücü de yadsınamaz, biliyoruz ki IŞID, interneti oldukça yoğun kullanıyor. 

Gerçek bir devrim yaratmak için neleri tavsiye ediyorsunuz? 


İddialarını gerçekleştirmek ve onun için mücadele etmek isteyenlerin silahlanmaya ihtiyacı var. Barbar saldırılarından kurtulmak isteniyorsa hareketler kendilerini radikal biçimde değiştirmesi gerekir. Suriye örneği çok açık; bir yanda rejim diğer yanda IŞİD ve El Kaide. Bölgede değişim henüz bitmedi, Arap Baharı kışın bitti ama henüz yaz mevsimi yaşanmadı. 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder