Recommended Post Slide Out For Blogger

22 Ekim 2014 Çarşamba

Türkiye'nin büyük oyununun kurbanı olarak Kobane

Irak ve Suriye'de araştırmalar yapan doktor Cyril Rousel, Kobani'nin cihatçılar tarafından kuşatılmasını Suriye'deki savaşın başka bir düzeyde sürdürülmesi olarak değerlendiriyor. Türkiye'nin Kürtlere karşı tehlikeli bir oyunun içinde olduğunu belirten Rousel'e göre Türkiye'nin asıl hedefi bölgedeki PKK etkinliğini kırmak. Yazarın makalesini aktarıyorum.

Son 24 saat içerisinde ABD öncülüğündeki koalisyon, Suriye'nin Kürt kenti Kobane'ye saldırılaran yapan IŞİD'e karşı bombardımanını artırdı. Şüphesiz bu durumun meydan gelmesinde kent düşmek üzereyken direnişi yaratanların etkisi var ama Türkiye'nin özellikle sınırını daha da sıkılaştırdığı bir dönemde PKK'yla münasebetine kıyasla daha az etkili bir duruma işaret ediyor.

Suriye'de uzun bir süreye yayılan savaş sürecinde çatışmaların içindeki aktörlerin farklılıkları görülebilir ama ulusal ve uluslararası düzeyde finansal ilişkilerin ulusal çıkarlara üstün geldiğinden bahsetmek gerekir. Doğu'da Çin ve Rusya ittifakına karşı Türkiye'nin pozisyonu, İran'ın Irak'a yaklaşımı ve bunlarla birlikte çeşitli çıkarlar nedeniyle Özgür Suriye Ordusu'nun desteklenmesi tamamen çıkar ilişkilerine göre şekilleniyor.


Bölgenin siyasi aktörleri neredeyse 2012'deki pozisyonlarına dönmüş vaziyette, tek fark Suriyeli Kürtlerin de oyunun içine dahil olması. Suriyeli Kürtler neredeyse iki yıldır, bölgede 'marjinal' bir konumda PYD ve kendisine yakın PKK tarafından desteklenerek, öte yandan Şam'daki rejimden ve de ona karşı mücadele edenlerden farklılaşarak varolmaya çalıştı. Tam bu noktada Türkiye'nin rolü öne çıkıyor, 2011'den bu yana muhaliflere açık destek veren Türkiye, pozisyonlar değişse de bölgedeki otonomiye izin vermeyeceğini belirtirken, politik olarak Afrin, Kobane ve Cizre kantonlarının da iç savaş içine çekilmesinden yana taraf tutuyor, buradaki asıl niyet ise Kürtlerin geliştirdiği projeyi yok ederek ardındaki asli düşmanı PKK'yla olan münasebetini istediği çizgiye çekmek.

Ankara'nın cihatçı guruplarla çıkar ilişkisi yarattığına dair birçok şüphe var, 2012'den bu yana özellikle Cizre kantonunda, cihatçıların Türkiye sınırına kullandığına dair şikayetler bu duruma yalnızca bir örnek teşkil ediyor, yine 2013'te Sarakaniye'de cihatçıların yardımına Türk araçlarının gitmesi de hafızalarda yer etti. 2013'den bu yana cihatçı harekete enternasyonal bir niteliğe bürnmüş durumda, içlerindeki Pakistanlı, Tunuslu ya da Libyalıların varlığı bir yana sınırları kullanarak Avrupa'dan gelen cihatçılara geçişte kolaylık tanıyan Türkiye bu enternasyonal durumun oluşmasında kilit rol üstlenmiş durumda. Tam bu noktada Türkiye'nin 2014 mart ayında Ermenileri yaşadığı Kessab kasabasının cihatçılar tarafından yine Hatay sınırı kullanılarak ele geçirilmesinde de rol oynadığını unutmamak gerekir.



Kobani, Kürtler için stratejik bir alana işaret ediyor. Öncelikle Kürtlerin uzun bir zamandır üç bölgede oluşturmaya çalıştığı otonomi yapısının merkezinde ve bu nedenle özerkleşme potansiyeli içeriyor, bu durum da Ankara tarafından kabul edilemez. PKK ve YPG farklı alanlarda mücadele etseler de birlikte tavır alıyorlar ve Kobani'nin ele geçirilmesi iki hareket için de trajedi olur, tersi de düşünülebilir ama otonominin kaybedilmesi Kürtlerin politik olarak izole edilmesine yol açacağı açık.

Bir zamanlar Yugoslavya'da yaşanan etnik temizliğin bir benzerini islamcı cihatçılar tarafından gerçekleştirildiğine tanık oluyoruz. Çoğunluğu Sünni Müslümanların yaşadığı topraklarda yalnızca Kürtler değil Ezidiler de bu etnik temizliğe maruz kalıyorlar. Cizre kantonunun ele geçirilmesi coğrafi olarak Irak Kürdistan bölgesine yakın olmasından dolayı biraz daha zor olsa da Afrin ve Kobani'nin Türkiye sınırına yakın olması asıl desteği sağlayan Mahmur, Şengal'den kuvvetlere bağlı kalması da sorunun devamı açısından tehlikeler barındırıyor.


 Dünya medyası Kobani'nin düştüğü ve 300 bin kişinin kaçmak durumunda kaldığını yazsa da bu aslında İslam Devleti'nin stratejisinin bir parçası ve bunun karşısında mücadelenin devam ettiğine dair haberler de alıyoruz. Cihatçılar açısından bölgeyi halifelik topraklarına katmak bir niyet olabilir, Kobani'nin ele geçirilmesi de sembolik bir anlam taşıyabilir ama öyle görünüyor ki onların asıl hedefi PKK'yı yenmek. Türkiye ise aslında Suriye savaşının kaybedeni ve bu nedenden dolayı Kobani'nin ele geçirilmesini kaybeden olmamak için istiyor. Şüphesiz, Türkiye eleştirilere rağmen cihatçılar üzerinden oynadığı oyuna devam edecektir, bir yandan PKK'nın bölgedeki etkinliğini kırmak diğer yandan da bölgenin IŞİD'a bırakılmasının daha az tehlike barındırdığını düşünerek stratejisini oluşturuyor.


Diasporada olduğu gibi Türkiye'de yaşayan Kürtler de politik olarak önemli bir konumda, Türkiye, Kobani'ye koridor açılması için hem Kürt siyasetinin hem de diasporanın baskısı altında. Türk hükümetinin trajedisinin önemli parçası da PKK'yla barış sürecinin oluşturulması sırasında böyle bir stratejik hamle yapmak zorunda kalmış olması.Kürt siyaseti (HDP) hükümetle ilişkilerini kopartmak istemiyor, er ya da geç Kobani'ye yardım yapılması konusunda eleştiriler yapsa da yine gerçeklikle yüz yüze gelmek zorunda. (Bu arada koalisyonun Kobani'ye yardımı, Peşmergeler için koridora izin verilmesinden önce yazılmış bir makale.)
Suriye'deki dsavaş, yeni çelişkileri de içie alarak ve yeni aktörleriyle devam ediyor. Fransa, 'önemli olan Esad'ın devrilmesi diyerek Türkiye'yi destekleyen pozisyonda, koalisyona geç de olsa katılan Türkiye, cihatçılar üzerinden Kürt projesinin yıkılmasını öncelik olarak görüyor, PKK'nın etkinliğinin kırılmasını ve Şam'a doğru ilerlenmesi konusunda ısrarlı. Cihatçıları finansal olarak destekleyen Körfez ülkeleri bu oyunun içine girmek istiyor ama şimdilik gelişmeleri takip etmekle yetiniyor gözüküyor. Fransa, gelişmelerden kaygılı, ama bilinmesi gereken şu; çözüm bulunamazsa daha fazla insanın hayatı yok olacak. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder