Recommended Post Slide Out For Blogger

24 Ekim 2014 Cuma

IŞİD'in fantazisi Arap ulusalcılığını yeniden diriltmek mi?


Lübnanlı entelektüel Elias Khoury, Al Quds al Arabi'de yayınlanan makalesinde, IŞİD'in, Arap ulusalcılığını yeniden diriltip  Selefi fikriyle, petrol zenginliğini buluşturmaya çalışan bir araç olarak değerlendiriyor. Yazara göre Baas rejimlerinin sınırlarını ihlal eden IŞİD'in fantazileri bütün bir coğrafyayı mezarlığa çevirmeden durdurulması gerekir. Khoury'nin makalesini kısaltarak aktarıyorum.

IŞİD hakkındaki düşüncelerin doğruluğu her seferinde başarısızlığa uğrayarak, neredeyse dağınık bir yapı arzeden hareketin puzzle'ını anlamak imkansız hale gelyor ama bununla birlikte IŞİD'in yükselişine dair dört soru meseleyi anlamak açısından yararlı olabilir.


Öncelikle, ABD'nin ve Batılı devletlerin karşısında vahşi bir terör örgütü olarak sunulan El Kaide'nin parçalanmış bir yapısından söz ediyoruz. Savaşın senaryosu Batı'dan Doğu'ya kaydı Iraklı, Yemenli, Suriyeliler savaşın kurbanları olarak yardıma muhtaç hale getirildi. Fransa Başbakanı  Laurent FabiusUn Iraklı Hristiyanların ülkeye göçüne izin vermek istemesini bu ilişkinin parçası olarak okumak gerekiyor, IŞİD bu süreçte şeriat esaslarını uyguamak için vahşi eylemler gerçekleştirmeye devam ediyor. 



İkinci sorun Suriye'deki diktatörlük rejiminin IŞİD'e karşı bir üstünlük kurması, burada Halife Al Bağdadi'nin Suriye'devtoplumsal hareketlerin başlamasından çok önce ülkeye girdiğini hatırlatmak gerekiyor, Bağdadi ve kendine bağlı olan birlikler Suriye'deki rejime karşı mücadele edenleri yok etmekle uğraştı ve gelinen noktada Suriye savaşı artık Baas rejimiyle IŞİD arasında cereyan etmeye başladı. 

Üçüncü bir sorun ise Arap baharıyla başlayan hareketleri kendi adaletsiz, despotik iktidarlarına bir tehdit gibi algılayan petrol ülkeleri (Körfez ülkeleri) yarattıkları meddya ortamı ve finansal olanaklarla IŞİD'a destek verip, Sünni- Şii çatışması içerisnde taraflarını da belirtmiş oldular, burada Müslüman Kardeşler'in hayalini gerçekleştirmeyi arzulayan Türkiye'nin temel bir pozisyonda olduğunu da kaydetmek gerekir. 

Dördünci bir noktada ise Suriye'yle birlikte hareket etme eğilimine devam eden İran'ın konjoktürden yararlandığını belirtmek gerekir. Bunlarla birlite Gazze'dek kahramanca direnişi kırmak için, İsrail'in durumu kendi lehine çevirme girişimlerinden de konuşmak gerekir. Sonuçta IŞİD'ın yarattığı rüzgar, tıpkı Afganstan'da olduğu gibi bölgesindeki bütün perspektifleri alt üst ettiğinden bahsetmek gerekir. 

IŞİD'i 1967'de İsrail'e yenilen Arapların, 'gelişmeci' ideolojisini yenden canlandırmaya gönüllü olduğu ve bu yüzden Selefi fikriyle, petrol zenginliğini bir arada tutan ideolojinin aracı olduğuna dair Arap dünyasında bir fikir var, halife Bağdadi de bu konumlanışta Baas rejimlerinin baskıcı sistemini Wahabi fikriyatıyla buluşturan insan olarak tanımlanıyor. Burada düşünülmesi gereken bir şey var; İslam Devleti, Baasçı rejimlerin sınırlarını eritti ki bu aslında Suudi Arabistan'ın istediği bir durumdu, dahası Hindistan'dan Endülüs topraklarına kadar düşmanlarına karşı mücadele etmeyi görev bilen insanları biraraya getirdi. Onların kafasındaki nihai zafer fikrinin sınırı olan ise ABD'nin Musul ve Erbil'in düşmemesi için IŞİD hedeflerini bombalanmasıyla gerçekleşmeye başladı. 



İslam Devleti, Şii- Sünniçatışmasını en uçlara vardırmayı hedefleyeceği açık, İran'ı tehdit altında tutmak onlar gibi Suudilerin de gönlünden geçiyor. Öte yandan Ortadoğu'nun sorusu ise şu; bölgede yaşayan azınlıklar korunmadan hegemonya nasıl inşaa edilecek? Bir zamanlar Baas rejimlerinin yapmak istediğini  şimdi de IŞİD istiyor, onlar Arap ulusalcılığını yeniden yaratma fantazine girişmiş olabilirler ama ülkelerimizin mezarlığa dönüşmeden önce bu fantezinin sona ermesi gerekir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder