Recommended Post Slide Out For Blogger

15 Temmuz 2014 Salı

Michael Löwy'den Avrupa'da aşırı sağın yükselişi üzerine 10 tez



Marksist yazar Michael Löwy, Avrupa Parlamentosu seçimlerinde oy oranlarını artıran ve yakın bir geçmişten bu yana güçlenen faşist hareketleri analiz ediyor. Solun faşizme dair klasik argümanlarının meseleyi anlamakta yeterli olmadığını ileri süren Löwy'e göre, Faşist göre uluslararası mücadele vermeden faşist tehlikeyi ortadan kaldırmak zor. Aşırı sağ hareketlerin yükselişi üzerine Löwy'nin tespitlerini paylaşıyorum.

I. Avrupa seçimleri, kıtanın büyük ülkelerinde yıllardır gözlenen eğilimlerin kesinlik kazandığı bir durumu ortaya çıkardı; aşırı sağın hayret verici yükselişi. Meselenin ele alınışı geçen yüzyılın başlarından gelen - 30'lu yıllar- örneklerine bakılmaksızın ele alındı. Aşırı sağ hareketler, büyük ülkelerde yüzde 10-20 arasında oy kazanırken, İngiltere, Fransa ve Danimarka'da bu oran yüzde 25-30 arasında gerçekleşti fakat etkisi seçim sonuçlarından daha fazlasını ifade ediyor; aşırı sağın 'klasik' fikirleri benzer biçimde liberal solun dengelerini bozdu. Fransa'da durum daha felaket, zira Ulusal Cephe bütün öngörüleri aşarak kötümser bir havanın oluşmasına neden oldu.


2. Ele aldığımız aşırı sağ hareketler, İsviçre'de PPS (İsviçre Halk Partisi) gibi, burjuvazinin güçlenmesine kadar mükemmel bir şekilde ona adapte olan, kurumsal bir süreci takip ediyor ve bu anlamda Yunanistan'daki Altın Şafak hareketinden farklı. Fakat yine de şoven ulusçuluk, yabancı düşmanlığı, ırkçılık, göçmenlerden nefret ve bilhassa 'sonradan Avrupalı' olanlara karşı duyulan nefret, Avrupa'nın en eski halklarından olan Çingenelere karşı düşmanlık, İslamafobia ve Anti-komünizm konularında ortaklıkları söz konusu. Bunlarla birlikte birçok olayda aşırı sağcıların, Yahudi karşıtı eylemlerde yer aldığını, demokrasi dışı otoriter sistemleri benimsediğini, homofobik ve kadın düşmanı olduklarını da eklemek gerekir.

3. Faşizm ve anti-faşizmin geçmişte kalmış fenomenler olduğunu sanmak hata olurdu. Açık ki, bugün 1930'ların Almanyasındaki NSDAP'a kıyasla kitleleri yönlendirecek kadar büyük bir faşist parti yok ama çağımızda faşist partiler tek bir modelle de anılmıyor; İspanya'da Franko hareketi, Portekiz'de Salazar'ın öncü olduğu parti Almanya ve İtalya'dakinden epeyce farklıydı. Bu noktada Avrupa'da aşırı sağcı hareketler içerisinde Faşist ya da Neo- nazi olmaları önemli; Yunanistan'da Altın Şafak, Macaristan'da Jobbik, Ukrayna'da Svoboda ve Sağ sektör bir yanda yer alırken diğer yanda Ulusal Cephe (Fransa) FPÖ (Avusturya), Vlaams (Belçika) yer alırken, ilk grupta yer alan hareketler Faşizm ve Üçüncü Reich'le tarihsel bir bağ kurabiliyorlar. Danimarka, Hollanda ve İsviçre'deki partiler ise faşist köklere sahip olmasalar da diğerleriyle ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslamofobi konusunda ortaklıkları söz konusu. Aşırı sağ hareketleri anlamak için öne sürülen argümanlar arasında sağ partilerin güç elde etmek için seçimlere giriyor olmaları oldukça kullanışlı fakat, Hitler'in Reichstag tarafından askeri güçlerin başına getirildiğini, mareşal Petain'in Fransa parlamentosu tarafından devlet başkanı seçildiğini de hatırlamak gerekir. Eğer Ulusal Cephe seçimlerin ardından iktidara gelirse bu hoş olmayan hipotez gerçekleşmiş olur ve bu da Fransız demokrasisinden geriye neyin kalabileceğini bize gösterir.

4- 2008'den beri devam eden ekonomik kriz Avrupa'yı harabeye çevirirken aşırı sağ, sola nispetle - Yunanistan tersi bir örnek- daha çok tercih edilir hale geldi. 1930'lu yıllardan bugüne kadar Avrupa'da iki karşıt güç arasındaki denge eşitsiz bir şekilde gelişti, hali hazırda devam eden krizle sağın yükselişi arasında bağ belki kurulabilir ama bu her şeyi açıklamaz; krizin en büyük mağduru olan İspanya ve Portekiz'de aşırı sağ marjinal bir hareket olarak kaldı. Yunanistan'da Altın Şafak etkinliğini artırmış olsa da radikal sol koalisyon krizden güçlü olarak çıkmayı başardı, öte yandan ekonomik krizden dolayımlı etkilenen İsviçre ve Avusturya'da aşırı sağ yüzde 20'lik bir oy potansiyeline erişti. dolayısıyla ekonomik nedenlere dayalı açıklamalarla çok az yol alabiliriz.

5- Şüphesiz tarihsel faktörlerin önemli rolü var; Yahudi düşmanlığının tarihi oldukça eski ve İkinci Dünya Savaşı sonrası ortaklaşa mücadele verilmiş olması dahi bu kültürel sömürgeci zihniyeti değiştirmiş değil ve bunun en açık örneği Fransa'da Le Pen'in varlığıdır.




6-Popülizm, politologlar, medya araçları ve hatta solun bir kısmı tarafından temel sorulara cevap olarak devreye sokuluyor. Eğer Latin Amerika'da 1933-60'lı yıllar arasındaki Peronizm hareketleri anlamak için bu konsepti kullansaydık durum anlaşılır olabilirdi ama 90'lı yılardan bu yana Avrupa'daki hareketleri anlamak için popülizmin devreye sokuluşu anlamsız ve değersiz kaldı. Popülizmin savunusu, elitlere karşı partilerin halkı koruma işlevi üstlenmiş durumda. Popülizm bir yandan aşırı sağ hareketlerin bir aracı haline gelirken- kim elitlere karşı olmaz ki?- neo-liberal ideolojinin mistifike edilmesi işlevi de üstleniyor; bir yandan sağ popülist, diğer yanda da sol popülist hareketlerin varlığı bu durumu yeterince izah eder.

7-. Solun bütün eğilimleri - bazılarını devre dışı bırakıyorum- gelişmeleri hafife alarak son derece tehlikeli bir politik tutum içindeler. Yaklaşan karanlık dalgayı anlayamadıkları için de anti-faşist hareketi örgütleme ihtiyacı da duyulmuyor. Sol, aşırı sağ hareketin yalnızca kriz ve işsizlikten dolayı güçlenmediğini çözümleyerek faşist hareketin ideolojik yönüne de dikkat çekmeli.
8- Hiçbir sosyal grup bu karanlık dalgaya karşı durma noktasında muaf olamaz. Aşırı sağ zihniyetin bir parçasını oluşturan ırkçı düşünce, küçük burjuvazi ve işçi sınıfını da etkileyerek kendi varlığını sürdürüyor. Fransa'daki durum bu konuda ilginç bir örnek teşkil ediyor; aşırı sağ, göçmenlerin durumlarına dair özellikle kırsalda göçmen aday göstermezken, 'sosyalist' bakan Manuel Valls'ın çingelere karşı aldığı ırkçı tutum da destek görüyor.

9-Solun klasik argümanlarına göre faşizm, büyük sermayenin devrimi ve işçi sınıfı hareketini frenleme aracıdır. Bugün işçi sınıfı hareketi çok zayıf, devrim tehlikesi çok uzakta, büyük sermaye de aşırı sağ hareketlere karşı çok da ilgili değil. Bu nedenlerden dolayı faşist harekete karşı savunmacı refleks başarıya ulaşamaz.

10- Aşırı sağ hareketle mücadele için büyülü bir reçete yok. Meseleleri geçmişteki anti- faşist mücadeleden farklı bir ele alışla, yeni yöntemler geliştirmek gerekir. Yerel ve enternasyonal düzeylerde mücadelelerin birleştirilmesi gerektiğini, sosyo-polititik, kültürel dayanışmalarla farklı formlarda mücadele alanı yaratmak gerektiği de bilinmeli. Cumhuriyet kavramı ortak bir spektrum oluşturabilir ama anti- faşist hareketin içinde yer alanların neo- liberal politikalar ekseninde bunun yetersiz olduğunu da bilmeli. Mücadelenin ulusal sınırı olamaz, bütün Avrupa sathında geliştirilmeli, ırkçılığa karşı kurbanlarla dayanışma içerisinde olmak mücadelenin genişletilmesinde bir araç haline gelebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder