Recommended Post Slide Out For Blogger

16 Eylül 2014 Salı

William Wallece'ın torunları bağımsız mı olacak?


Independent muhabiri Robert Fisk, temel soruya  baştan soruyor; İskoçya'nın bağımsızlığı neden İrlanda'nın bağımsızlığından farklı olsun ki? İrlanda'nın bağımsızlığı nasıl Büyük Britanya'nın gölgesinde anlamını yitirmişse Fisk'e göre de İskoçya'nın talebi de öyle olacak.
İskoçya'da bağımsızlığa dair referandumu 'evet' diyenler kazanırsa, yazara göre;  İskoçyalılar 'öyle olmadığını bildikleri halde bağımsız olduklarında ısrar edecekler.' Fisk'in sendika.org'da da yayınlanan makalesini paylaşıyorum. 


Birleşik Krallık’tan son ayrılma sancılı ve sertti ama uyum ve refahla sonuçlandı. Öyleyse İskoçya’nın bağımsızlığı neden farklı olsun? Ana karadaki Birleşik Krallık vatandaşlarının yüzde yetmişi bağımsızlığa 'evet' dedi, Birleşik Krallık’tan ayrıldılar, kendi hükümetlerini kurdular ve yerel yönetimler bağlılıklarını yeni devlete devretti. Fakat hala Birleşik Krallık sınırından ekspres trenine binip bağımsızlığını ilan etmiş ulusun başkentine pasaportsuz ulaşım sağlayabilirsiniz.

Yıllar sonra -bugün bile- posta kutularının üzerinde Kraliçe Victoria, Kral VII. Edward ve V. George’un baş harfleri bulunuyor. ”Kraliyet” kelimesi hala yerel otomobil kulüplerinin, yat kulüplerinin ve hatta ülkenin en iyi otellerinin ismini süslüyor, “Honi soit qui mal y pense” yazısı pek çok hükümet binası ve mahkemesinin üst kısmında yer alıyor. Bu yüzden İskoçya bağımsızlık referandumuna dair çok endişelenmeyin. 1919′da ve takip eden yıllarda bunların hepsi yaşanmıştı. Tabii, artık posta kutuları yeşil, vatandaşları ön tarafında altın arp bulunan AB pasaportu taşıyor ve para birimleri euro fakat İrlanda’nın kasabaları ve şehirleri biraz 1930′ların Britanyasını anımsatıyor. İkinci Dünya Savaşı’ndaki tarafsızlığı sayesinde Alman hava kuvvetlerinin kentsel yıkım/yenileme programından kurtulan İrlanda – Cumhuriyet 1949′da ilan edildi- 18.yüzyıldaki kapı üstü pencereleri olan binlerce İngiliz, Georgia tarzı evleri ve Palmerston, Wellington, Victoria isimli sokaklarıyla böbürleniyor. Sokakların birkaç tanesine Wolfe Tone, Padraig Pearse ve James Connolly gibi zalimlerin adı verilmiş.
Başka bir deyişle, Birleşik Krallık’tan bağımsızlığını ilan edince hayat bitmiyor. 1922′de İrlanda Britanya’dan bağımsızlığını kazandığı gün, Birleşik Krallık bayrağı indi, yüzyıllar boyunca Britanya Majestelerine ev sahipliği yapan Dublin Kalesi üzerine İrlanda Bayrağı çekildi. (Elbette bir İrlandalı olan) Birleşik Krallık Genel Valisi onun yerini aldı ve elektrik şebekesine sahip olacak kadar şanslı olanlarsa yemek odasının yanındaki elektrik düğmesine basarak ışıkları açabilirdi; hayat bağımsızlıktan sonra da devam ediyor.

Dublin yüz yıldan fazla süredir Birleşik Krallık’ın ikinci büyük şehri, bir imparatorluk yöneten kraliyetin değerlisiydi ve Dublin’e gelen çok sayıda İngiliz İrlandalıların İngilizce konuştuğunu görünce şaşırıyordu. Aslına bakılırsa İskoçlar gibi onlar da İngilizceyi İngilizlerden çok daha iyi konuşuyordu. Bağımsızlıklarını kazandıktan sonra, ekonomik yönden pek çok sıkıntı yaşadılar. Emeklilik maaşı azalmıştı. Ama İrlanda “punt”unun değeri sterlin’e bağlandı ve İrlandalıların faşizm döneminde başbakan için kullandığı, kelime anlamı kabile reisi olan, kurnaz bir Taoiseach, 1979’da bu bağı koparıncaya kadar öyle kaldı ve sterlin birkaç sent değer kazandı.
Birinci Dünya Savaşında dört büyük İrlanda alayı büyük bir sadakatle İngiliz üniformasıyla savaşsa da tasfiye edilmiş, İrlanda Anavatan’a geri gelir diye bayrakları Kral’a geri getirilmişti. Biraz umut! İrlanda’daki üç büyük Kraliyet Donanması limanı on altı yıl daha İngilizlerin elindeydi. Ama onları, en ihtiyaç duyduğumuz sırada, Atlantik Savaşı’nda 1938’de İrlandalılara teslim ederek kaybettik.
Tabii ki, o zamanki İrlanda’yla şimdiki İskoçya arasında sevimsiz farklar da var. İrlandalılar 1916’da bağımsızlıkları için savaştı ve Britanya ordusu tarafından şiddetli bir şekilde ve canavarca ezildi. Sonra İngilizlerle tekrar tekrar cesurca yeniden savaştılar. İrlanda’daki sekiz yüz yıllık İngiliz işgali İskoçya’nın acısını gölgede bırakıyor. Kuzey İrlanda Sorunu’ndan bahsetmeyeceğim bile.
Fakat İrlanda’da, hem Katolikler hem de Britanya ordusuyla şiddetle çarpışma durumunda kalmasa Hayır oyu veren ya da verecek olan yüzde otuzluk bir kesim vardı. Protestanlara ülkenin kuzey-doğusunda bulunan Ulster ilinin dokuz vilayetinden altısını tutma izni verildi ve Belfast Kuzey İrlanda’nın başkenti ve sanayi merkezi haline geldi. Protestanlar Britanya vatandaşlıklarını İngilizlerden daha büyük bir coşkuyla belirtiyorlardı.
Diğer bir deyişle, Katolik milliyetçiler Dublin’i, Protestanlar Belfast’i aldı. İskoçya’da ise, Evetçilere sanki Edinburgh başkent olarak vaat edilmiş, Hayırcılara ise onları mutlu etmek için teselli hediyesi olarak, hala Birleşik Krallığa bağlı birkaç düz arazi ve Glasgow verilmişti. Tersaneler, cesaret ve keder Glasgow ve Belfast’in pek çok ortak noktası olduğunu gösteriyor. Ama paralellikler burada sona eriyor.
Britanyalıların düşündüğü kadar olmasa da İrlanda’yı bölen Protestan-Katolik çekişmesinin, 17.yüzyıl İrlandası’nda İskoçyalı Protestan çiftçilerin Katolikleri yerinden etmesine dair tarihsel belleği saymazsak, İskoçya’nın bağımsızlığı tartışmasında çok az bir etkisi var ya da hiç yok. 1919′da Sinn Fein’i parlamentoya sokan ve ilk başta yasadışı Dail Eireann’ı (İrlanda Temsilciler Meclisi’ni) kuran yüzde yetmiş oranındaki Evet taraftarları Britanyalılar henüz ülkeyi bile terk etmemişken, iç savaşta bölünmüşlerdi.
Ama İskoçlar dikkat… İrlandalı milliyetçiler İrlanda’nın 32 ilinin 6’sına mal olan sınır yüzünden değil de Britanya Kraliyetine bağlılık yemini yüzünden birbirleriyle kavga ettiler. İngiliz-İrlanda Anlaşmasını imzalayan Michael Collins, Arthur Griffith ve diğer İrlandalılar anlaşmanın tam bağımsızlık getireceğinde ısrarcılardı, cumhuriyetçiler ise bunu ihanet sayarak, anlaşmanın İrlanda’yı Britanyalıların eline düşüreceğini düşündü. Sinn Fein’in başkanı De Valera iç savaşı kaybeden bu muhalefete fahri düzeyde öncülük etti, İrlanda parlamentosunun ilk yıllarını boykot etti, daha sonra demokratik bir oylama sonrası parlamentoya başbakan olarak girdi ama bağlılık yeminini imzalamadı. Bu yüzden İrlandalılar bağımsız olmadıkları halde bağımsız olduklarını iddia etti, Britanyalılar ise İrlandalıların aslında Britanyalı olduklarını iddia edebiliyordu.
İskoçlar için bir tehlike sinyali daha. 1932’de İrlanda Birleşik Krallığa bağlıyken, De Valera İrlanda’nın Birleşik Krallık hükümetine kiracı çiftçilere verilen borcun artık ödenmemesine karar verdi. Britanyalılar İrlanda’daki çiftçi ve iş adamlarını iflas ettiren ticari kısıtlamaları getirdi. De Valera hayatta kaldı. Collins gibi o da 1916 isyanında savaştı, ölüm cezası aldı. Cezası daha sonra hafifletildi. İç savaşın kaybeden tarafında ölümü göze aldı, İkinci Dünya Savaşı’nda İtilaf devletleri tarafında savaşmayı reddetti. Fakat sonunda ülkesinin zafer kazanarak, ayak sürüyerek de olsa Birleşmiş Milletler’e katıldığını gördü. Ünlü tarihçi ve edebiyatçı Constantine Fitzgibbon’un da yazdığı gibi Da Valera, yirminci yüzyılın büyük sağ kalanlarından oldu. Ama Alex Salmond bir Da Valera değil.
Fakat İskoçya Bağımsızlığı’na Evet denirse, hayat devam edecek. Belfast Merkezi’nden Dublin Connelly’e günde birkaç kez hızlı tren seferleri yapılıyor. Yani Flying Scotsman (Londra ve Edinburgh arasında ulaşım sağlayan hızlı yolcu treni) Edinburgh Waverley istasyonundan, Londra’daki King’s Cross istasyonuna sınırda durmadan gidebilecek. Günümüzde pasaportlarımızın ön kısmında ‘’ Büyük Britanya Birleşik Krallığı ve Kuzey İrlanda’’ yazıyor. Buradaki “ve”ye dikkat çünkü şimdiye kadar kimse Kuzey İrlanda’nın gerçekten Birleşik Krallık’ta olup olmadığına, Birleşik Krallığın himayesi altında bir ‘’ülke’’ mi yoksa bir il mi olduğuna karar verebilmiş değil. Ama Britanyalılar. Bizce.
Yani Evet diyenler kazanırsa, tahminimce İskoçyalılar öyle olmadığını bildikleri halde bağımsız olduklarında ısrar edecekler. İngilizler ise İskoçyalıların hala aslında Britanyalı olduğunu iddia edecek ve şimdiye kadar yaptıklarına devam edecekler: İrlandalı ve İskoçyalı şairlerin eserlerini ”İngiliz şiiri” antolojilerinde yayımlayacaklar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder