Recommended Post Slide Out For Blogger

12 Eylül 2014 Cuma

Suudi Arabistan, cihatçılardan desteğini neden çekti?

Bilinen hikaye şu; ABD, Afganistan'da SSCB'ye karşı islamcı militanları organize etti ve bu organizasyonun en önemli destekçisi de Suudi Arabistan oldu. Politik olarak inkar edilse de ABD'nin siyasal islamı, Sovyetler ve de ulusalcı Arap iktidarlarına karşı kullandığı da biliniyor. Bilinmeyen ise ABD'nin ve Suudi Arabistan'ın neden bu destekten vazgeçdiği. Fransız yazar Thierry Meyssan, Suudilerin keskin viraj alarak cihatçılara desteği nasıl çektiğini anlatmış, aktarıyorum.

Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi, devletlerin yardımları devam ederken İslam Devleti'nin yayılmasına karşı çözüm konusunda ittifakla karar aldı. Cihatçıların yalnızca son zamanlardaki olaylar için değil, Irak topraklarına ABD American Motors yapımı Hummer jepleriyle girdiklerini ve ellerinde Ukrayna yapımı silahlar olduğunu herkes biliyordu. Yine insanlara cihatçı grupların eylemlerini internetten, televizyondan kolayca yayıyor olabilmeleri şaşırtıcı geldi ama düzenek tamamen Fort Bragg yapımıydı. Herşey bu kadar açık ama ABD kongresinin ocak 2014'te Nusra, Irak Şam İslam Devleti gibi örgütlerin finansmanı hakkındaki toplantısının Reuteurs dışında yayınlanmadığını ve o haberin de inkar edildiğini  ve 6 şubatta, ABD'nin Polanya'daki bir toplantıda Avrupalı ülkelere Irak'a savaşmaya giden cihatçıların ülkelerine dönüşünü yasaklamasına dair telkinde bulunduğunu da hesap edin. ABD'nin tüm bu girişimlerinin ardında yatan ise cihatçıların Irak'ta daha fazla güç elde etmesinin önüne geçmekti.

Uluslararası gözlemcilere göre cihatçıların Irak'ta zalimane eylemleri ve bu eylemlerde uyguladıkları şiddet, Suriye'de son üç yılda yaptıklarıyla kıyaslanamayacak kadar farklı, öte yandan cihatçıların şiddetle ilişkisi de yeni değil. Örneğin 2012 şubat ayında Humus'un Babo Amro mahallesinde kurdukları şeriat mahkemesinde 150 kişinin kafasını kestiler ve o dönem hiçbir uluslararası kurum olaya tepki vermedi, 2013 yılında Özgür Suriye Ordusu'na bağlu Faruk tugaylarından bir militanın Suriyeli bir askerin kalbini söküp yediği görüntüleri de internette dolaşmıştı.

Halife Abu Bakr'ın yükselişi şüphesiz bu tip şidddet gösterilerinin sonucu. 2013 mayıs ayında ABDli senatör John McCain, Özgür Suriye Ordusu'nun (ÖSO) liderleriyle görüşürken Abu Bakr'da aynı toplantıdaydı.  Yine 17 Ocak 2014'te dönemin ÖSO lideri Salim İdris, gönderdiği bir mektupta ihtiyaçlarının Türkiye ve Fransa tarafından karşılandığını ve kendilerine bağlı birlikler arasında El Kaideci grupların da olduğunu yazıyordu.İşin ilginç tarafı 2014 ağustos ayında Suriye ve Irak'taki durumun değişeceğini NATO ve Körfez bölgesindeki birlikler biliyordu ama düşmanları henüz değişmemişti, soru aslında bu.

Brzezinski'nin cihat hareketi doktrini


Bugün Suudi Arabistan'ın ve bir ölçüde ABD'nin cihatçılara bakışındaki değişimi anlamak için 35 yıl öncesine dönmek gerekir. 1979'da Washington'da dönemin Ulusal Güvenlik Konseyi danışmanı olan Zbigniew Brezinski, Mısır'da Nasır'ı zayıflatan Müslüman Kardeşler'in varlığından yola çıkarak Asya'da Sovyet etkisini çerçevelemek için İslamcı siyaseti teşvik edilebileceğini öne sürdü. (Yeşil Kuşak teorisi) Brzesinki'nin İslam devrimi formülünün ilk uygulanış yeri ise Afganistan oldu. Komünist Nur Muhammed Taraki iktidarına karşı İslamcıları destekleyen ABD'nin amacı Ortadoğu'da ulusalcı ya da Sovyetler etkisindeki ülkelere karşı İslamcı organizasyonlar oluşturmaktı ve sonuçta cihatçı gruplar Dünya Anti-Komünist Liga'sında da tanındı, Müslüman Kardeşler örgütü temsilcilerinin de olduğu Liga'da Usame Ben Laden'de Kızılordu birliklerine karşı mücadele için teşvik edildi. Öte yandan Brezinski'nin doktrinin zayıf halkası İran'da belirdi, Humeyni gerçek bir anti- emperyalist olarak çıkması ve şah iktidarının ertesinde kendi sistemini kurma isteği arzulanan hedeflerin gerçekleşmesini de engelledi. Brzezinski için şu an İslami hareket eğilimleri arasında iki fark çok belirgin olarak ortaya konmuştu; bir yanda 'iyi' sünniler- ya da işbirlikçiler- diğer tarafta ise 'kötü' Şiiler - ya da anti-emperyalistler- ve bu ayrımın belirginleştirilmesinde ilk adres de Suudi Arabistan oldu. 23 Şubat 1980'de dönemin başkanı James Carter'ın, 'ulusal güvenlik için Körfez petrolünün ve Suudi Arabistan'ın öneminin vurgulanmasının altında da bu niyet yatıyordu. 1980'de ABD tarafından yeni ittifakların belirginleşmesinin ardından cihatçılar yalnız Sovyet etkisindeki topraklarda değil, ulusalcı Arap hükümetlerine karşı da mücadele için toplanmaya başladı. Bu politikanın çıkmaza girmesi ise malum 11 Eylül saldırılarından cihatçıların suçlanması ve 2011 mayıs ayında Usame Ben Ladin'in öldürülmesine kadar geçen süreci kapsar. ABD o dönemlerde bile cihatçılarla işbirliğini inkar etmiş olsa da 2011'den sonra Libya ve Suriye'deki hükümetlere karşı politika geliştirme noktasında yeni bir süreç başladı.



35 yıl boyunca Suudi Arabistan, İslami siyaseti ve özellikle Sünni hareketleri finanse edip onları silahlandırdı, Suudilerin siyaset hattını değiştirmesinin ilk emaresi ise Arap Baharı denilen kalkışmanın başlarında Washington'un Müslüman Kardeşler ve Katar'a rol vermiş olmasıydı, Suudiler bölge politikasının oluşturulmasında Katar'la rekabete girmeye hiç de gönüllü olmadı. Bir dönem Mısır'da Müslüman Kardeşler'in polis örgütlenmesini daha sonraları da Abdel Fattah- El-Sisi hükümetine destek veren Suudiler ve Birleşik Arap Emirlikleri bu ilişkilerini Müslüman Kardeşler'in yok edilmesi için de kullanacaklardı. İki ülke 35 yıl boyunca İslami ideolojinin yaygınlaşmasına verdiği destek Mısır'de El Ezher'de destek görmüştü ama Abu Dabi, Libya'da sünni cihatçılara karşı girişilen hava operasyonuna da yardım etmişti ve bu çelişkili eylemlerin vardığı en son nokta ise Suudi büyük müftüsü Şeyh Abdul-Aziz, İslam Devleti'ni İslamın bir numaralı düşmanı ilan etmesiydi.


Suudilerin keskin dönüşü aslındsa birdebire olmadı, bölgesel ihtilaflara dair diğer ülkelerin adapte olma sürecine nazaran daha hızlı oldu o kadar. Genel yaklaşım olarak Irak'ta ABD ve İslam Devleti'yle birlikte davransalar da Suriye'de ittifaka çok da yakın davranmamaya çalıştılar. Bu süreçte İslam Devleti militanlarının petrolü çalıp Türkiye üzerinden (Ceyhan'dan) satması ve üzerine BM'nin konu hakkında uyarması virajı almalarında etkili olduğu söylenebilir.

Suudilerin 35 yıl boyunca sürdürdüğü politikalarını bitirmek zorunda kalmalarını şoku Ankara'yla karşı karşıya gelmeleriyle bitti, Washington, cihatçılara karşı PKK'nın organize edilebileceğine dair planı bölge politikaları içinde yeniden rol almak isteyen Suudiler için bulunma fırsat olmuştu. Gelinen noktada ABD'nin İslam Devleti'nin bölgede etkin olmak istememesi üzerine politik hat kurması montajdan ibaret, öte yandan Tel-Aviv ve Ankara, İslam Devleti'ni desteklerken Washington'a karşı cephe aldığını söylemek de zor, bölgeden dışlanmak üzere olan Suudi Arabistan'ın da İran ve Suriye'yle ittifaka gireceğini düşünmek de aynı ölçüde zor ama belki de en zoru İsrail'in kaygan zeminde varlığını nasıl devam ettireceğine karar vermesi olacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder