Recommended Post Slide Out For Blogger

11 Kasım 2014 Salı

Zizek: Kazanma arzusu olmayan sol hareketlerden sıkıldım



İspanyol gazeteciler İlya Topper ve Alejandro Luque, Sloven felsefeci Slavoj Zizek'e katıldığı bir konferans esnasında telefonla ulaşmış ve filozofa sol hareketlerin geleceği, son dönemin siyasal gelişmeleri hakkında sorular sormuş. 'İktidar talebi olmayan soldan sıkıldığını' belirten Zizek, kısaltarak aktardığım röportajında, Yunanistan'daki Syriza hareketini iktidar olasılığı için önemsediğini, küresel ortak bir hareketin gerekliliğine vurgu yapıyor. 'Leninist olmadığını' söyleyen Zizek, 'Mısır'daki Tahrir ve Türkiye'deki Gezi eylemlerinin sınır noktasına vardığını, küresel kapitalizmin dinamiklerinin fundamentalist hareketlerden beslendiğini' belirterek kafa açıcı bir röportaj vermiş, aktarıyorum.

Avrupa solunun en önemli düşünürleri arasındasınız, bu size ağırlık veriyor mu?

Evet, fakat benim mesajlarım kötümser oldu, sol hareket burada olduğu gibi hala krize ve yeni sol kavramına odaklanmış durumda. İki üç yıldır protesto gösterileri yoğunlaştı, neye karşıyız.? Kapitalist reform ideali mi var? Ben bu sorular üzerinden gidip problemlerin çözümü için fonksiyonel cevaplar aramayı yeğliyorum ama henüz cevaplar üzerine yoğunlaşmadım. 

Uri Avnery, (İsrailli gazeteci) 'İsrail solunun herşeye sıfırdan başlamaya ihtiyacı var' dedi, yanlışları ortaya koyarak böyle bir çıkış mümkün olur mu? 

 Kesinlikle hem fikrim, tıpkı Alan Badiou'nun geçen yüzyılın sonunda söylediği gibi.  Yirminci yüzyıl solunun bütün formları, Stalinist Komünizm, sosyal demokrat iyi devlet anlayışı, hareketin devamlılığını esas görmek, doğrudan demokrasi hayalleri, otonom komün deneyimlerinin hepsi sanırım bir çözüm üretemeyecek.

Fakat siz Yunanistan'da Syriza'yı ve Alexis Tsipras'ı umut olarak gösterdiniz...
 

Evet, niye biliyor musun? Asla iktidar olmayı düşünmeyen marjinal soldan sıkıldım, Syriza, iktidar olmaya gönüllü, karşılarına çıkacak sorunlar fazla ama gelecek seçimleri kazanabilirler. Bu, 2 milyon kamu alanındaki işsizin ve Avrupa'daki diğer işsizlerin durumunu etkileme potansiyeli olduğu için önemli olacak. Napoleon'un dediği gibi, 'saldır ve sonra gör'... Sol, düşünürlerden çok şey bekler halde Krugman, Stigliz gibi Keynesyen düşünürler de var burada ve ben kapitalizmin reformunun çözüm için düşünülemeyeceğini varsayanlar arasındayım. Bizim sorunumuz yerellerde demokrasi deneyimlerini geliştirmek değil, global bir organizasyon yaratmakta.



 Dünyadaki Komünist işçi hareketleri arasında birleşme eğilimi de var, bunun değeri yok mu? 


Soru şu; kim bu işçiler? Öncelikle bir kimlik tanımı var ve Marx'ın tanımladığı anlamda yekpare bir işçi sınıfı da yok ortada. Her seferinde çalışanlar kavramına geliyoruz, ironik bir durum ama işçi sınıfı ücretlerini garanti altına almaya çalışırken diğer çalışanların durumu ne olacak? Yalnızca göçmenlerden, sürekli işsizlik tehdidiyle karşı karşıya olanlardan da bahsetmiyorum. İspanya, Yunanistan, İngiltere'deki hareketlere bakın, öğrenciler güzel eylemler yapıyor bence birbirlerinden bağımsız bu grupları bir araya getirmeliyiz. Bence Marksizmin asıl meselesi entelektüel çalışanlardı, bu yalnızca işçi sınıfı için de geçerli değil. Bazı marksitler eski tip fiziki çalışma meselesini öne çıkarırken, Toni Negri ve arkadaşları entelektüellerin proleterleşitiğini öne sürüyor, bence burada pragmatik bir form yakalamaktan öte şeyler düşünülmeli. 



Tahrir Meydanı'ndaki fotoğraflara baktığınızda mutlu olmuş muydunuz? 

Tamamen, önce korktum, sanki bütün herkes sokaktaydı, gerçekte ise sokaktakiler nüfusun yüzde 20'siydi. Bazı şeyleri söylemekten korkmuyorum; 'halkın hepsi' kavramı bana yabancı, ben Leninist değilim, Mısır'da darbe yapılmasını hiç söylemedim, öte yandan seçimle kazanılacak birşey olmadığını da görmüştüm, sessizliğin umut olabileceğini düşünüyorum.


Şu anda Tahrir, büyük oranda sessiz. Bu durum Müslüman Kardeşler için bir fırsat doğurmaz mı? 


Mesele Müslüman Kardeşler'e oy vermekdi zaten ve ona oy verenler konuştu. Mısır'da sol, laik kesim küçük bir topluluk benzer durum Türkiye'de de var, Gezi eylemleri sırasında gençler, laik orta sınıf yüzünü Avrupa'ya dönmüş olanlar sokaklara çıktı ve hareket limitine ulaşmıştı bile, sonuçta Erdoğan hep daha büyük bir topluluğun ifadesi oldu. 


Suriye'deki durum nedir?

Mısır'dakine benzer bir durum var, bir geçiş süreci öngörülüyordu, laik kesim Esad'a karşı eylemler yaptı, şimdi bu karşıtlık ilişkisinin öte tarafından fundementalistler var, laikler ise açık olarak IŞİD'i değil Esad'ı tercih ediyor. Suriye'deki durum şu anda çok ironik bir hal aldı, ABD, IŞİD'ı bombalıyor sanki Esad'la işbirliği içindeymiş gibi. Aslında ABD'nin bu poltikasının ucunda İran'la yakınlaşma isteği var ve durum oldukça karışık bir hal aldı. 


 Yazar, Amin Maalouf, Avrupa'daki İslamcı hareketlerin Avrupa trajedisinin bir ürünü , geleneksel değerlerinden yola çıkarak göçmenlere bakışlarının doğal bir sonucu olduunu ileri sürüyor, bu düşünceyi paylaşır mısınız?

 
Evet paylaşırım, ama bazı sol gruplar islamofobia ile İslamcı hareketler arasındaki bakış farkını ortaya koymuş, tehlikenin islam olmadığını belirtmişti.  Hayır paylaşmıyorum IŞİD'a karşı mücadele etmeliyiz, sanmıyorum ki çok kültürlülüğü önemseyenler dahi kadınların durumundan yola çıkarak bu düşünceye karşı çıksın.  Avrupa, değerlerinde ısrar etmeli ama fundementalist hareketler yalnızca Avrupa'da ya da ABD'de yok, mesela ABD'de FBI kontrolünde 2 milyon potansiyel sağcı teröristin varlığı biliniyor, çoğu da fundementalist hırstiyan. Gerçek soru şu; küresel kapitalizmin dinamikleri, fundamentalizmden beslenmiyor mu? (Zizek, doğurmak, çiftleşmek gibi üretken bir fiil kullanıyor.) Gerçek soru bu bence.


Cevabınız var mı?

Basitçe, kapitalzmin dinamikleri kollektif kimliklerin üzerinde şekillenir. Şu açık ki modern kapitalizm 1968'den sonra geleneksel ya da demokratik toplulukların yıkımıyla öne çıktı. Fundamentalizm bu noktada bir tepkidir, bu yüzden fundamentalizmden çıkış yolunu yalnızca sol gösterebilir.

Size göre Paris Mayıs hareketi bir başarısızlık mı?
Paris 1968 önemini koruyor, değerini düşürmek istemem. Feminizm mesela, bugün çok farklı tarzda, küresel kapitalizmle birlikte ele alınıyor. 1968'de değer kavramı öndeydi, teokrasiye karşıt olma, kişisel özgürlük seks hakkı vs... Bugünkü kapitalizm eskisi gibi patriyarkal değil, hedonist. Bu yüzden 1968 bir kazanım, kapitalizm tarihinde kazanılmış bir gün yalnızca. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder